Hastalara Şifa Veren Bir Kaynak: Şaşal | Son Posta - 1934 Hastalara Şifa Veren Bir Kaynak: Şaşal | Son Posta - 1934

Mart 1876'da Fransız gazetesi Le Temps'de yer alan yazıda, Fransız tarihçi Gustave Léon Schlumberger, İzmir’den Yedi Kiliseler bölgesine yaptığı tren seyahatini anlatıyor. O dönem yeni yeni 'keyif treni' adıyla ortaya çıkan turizm odaklı trenlerden biri de İngilizler eliyle Ege Bölgesi'nde inşa edilmiş.

Schlumberger, çevirisini yayınladığımız bu ikinci bölümde, seyahati sırasındaki izlenimlerini aktarırken doğunun batıya göre farklı yönlerine dikkat çekiyor ve ayrıca modernizm eleştirisi yapmaktan da yine geri durmuyor...

...Sonunda tren, İzmir Garı'ndan ayrılmayı başardı. Smyrna Körfezi'nin manzaralarına çok güzel bir zemin oluşturan yüksek sıra dağlarından birinin eteğinden içeriye kıvrılıyor ve bir anda kendimizi Hermus'un (Gediz Ovası'nın) kıyısında buluyoruz. O kadar güzel bir manzara var ki önümüzde; umarım yolculuğumuzun sonuna kadar bu rotadan sapmayız.

Gediz Ovası, bu coğrafyanın tam anlamıyla geniş ve verimli topraklarına sahip. Küçük Asya'nın batısında bulunan tüm antik şehir devletleri bu ovanın havzasına komşu olacak şekilde imar edilmiş. Bu nehrin tanrısı olarak kabul edilen yaşlı Hermos, birçok Lidya parası ve madalyonunun ön yüzünde bir sazlık üzerinde uzanmış olarak tasvir edilmiştir.

Ovadaki nehirlerin taşkın kolları İzmir'in hemen dışındaki Bozdağ'ın eteklerinden uçsuz bucaksız sarı alüvyonu Smyrna Limanı'na taşıyarak körfezin girişini daraltır ve gemilerin limana yanaşmaları için türlü manevralar yapmalarına sebep olur. 

Gediz'in iç kısımlarına doğru ilerledikçe, çok daha fazla ekili tarlalara ve buna bağlı olarak çok daha fazla sayıda nüfusa sahip köylere rast gelmeye başladık.

Meyve ağaçları, pamuk, afyon ve tütün tarlaları ile çevrili kasaba ve köylerin içinden geçen küçük istasyonları arkamızda bırakarak ilerlemeye devam ediyoruz. Bazen vadi o kadar daralıyor ki, tren gürültülü Gediz içinde gidiyormuş gibi hissediyorsunuz.

Nehrin kıyılarında, ülkemizin aksine Küçük Asya'da hala hiç balta ile rast gelmemiş asırlık, muhteşem ağaçlar bir araya toplanmış. Bunlar kestane ağaçları, yaban mersini ağaçları, dev çınarlar ve hepsinden önemlisi, görenleri kendine hayran bırakan, muhteşem bir meşe türü. Genelde köy evlerini biraz mahremiyet sağlamak için dut ve incir ağaçlarından oluşan doğal duvarlar çevreliyor.

Tarlalardan, yol kenarlarından geçerken bize Doğu topraklarında olduğumuzu hatırlatan en etkileyici öğe ise hayvan sürüleri... İnekler, öküzler, keçiler, koyunlar, görünüşü bir tablo konusu olmaya değecek güzellikte olan çobanlar, özgürce dolaşan yılkı atları ve hepsinden önemlisi, garip silüetleri her an size Batı'dan ne kadar uzak olduğunuzu kanıtlayan deve kervanları...

Şimdi, aynı karenin içinde, yavaş, şiirsel bir kervan ile kara ve gürültücü bir tren yan yana ilerliyor... Ah modernizmin ortaya çıkardığı muazzam kafa karışıklığı! Kim bilir daha nasıl dilemmalara sebep olacaksın?

Hemen hemen her istasyonda kendilerini Smyrna'ya götürecek olan treni bekleyen rengarenk bir kalabalık var. Küçük Asyalılar, daha hızlı hareket etmelerini sağlayan bu yeni ulaşım aracını düşündüğümden daha fazla kullanıyorlar. Alaşehir - Aydın demiryolu üzerinde bütün Türkler, Rumlar, Yahudiler, Levantenler, sarıklılar ve fesliler, rahipler, askerler, göz alıcı giyim ve saçları ile zeybekler, yörük göçebeleri, köylüler... hepsi otomatik bir trene, sessiz bir İngiliz çalışanın onları alelacele kilitlediği dar vagonlara balık istifi binip, İzmir’in yolunu tutuyorlar.

Bugün yerli gezginlerin çoğu, yapımı tamamlanmak üzere olan iki hattın en uç noktalarına demiryoluyla ulaşıyor. Bu uç noktalardan merkeze giden insanlar eskiden, büyük kervanlar halinde Pagus Dağı'nın (Kadifekale) eteğindeki selvilerin refakat ettiği yoldan İzmir’e ulaşırlardı. Hayvanları ile yük taşımak zorunda olanlar ise hala bu yolu kullanıyor.

Vadi bir anda genişliyor. Gediz nehri tarafından sulanan muhteşem Lydia ovasındayız. Sol tarafta, sabah sisinde ufukta seçilebilen Menemen'deki antik Temnos Dağı'nı bir silüet şeklinde görüyoruz. Akhisar’daki Thyatira ve Bergama antik kentleri de bu yöndedir. Bu artık Yedi Kiliseler’in kutsal topraklarında olduğumuzu gösteriyor. Bu, kiliselerin Sardis ve Philadelphia rotamız üzerinde olduğunu; bu da trendeki Anglikan ileri gelenlerinden oluşan kalabalığın sebebini açıklıyor. 

Gediz Ovası takdire şayan, düzenli bir şekilde ekilmiş. Neredeyse yolculuğumuzun tamamına yakınında meyve ağaçlarının kesiştiği bu güzel bahçeler her yerde karşımıza çıkıyor; badem ağacı, kayısı ağacı, nar ağacı yapraklarının farklı yeşil tonları göz alabildiğine iç içe geçiyor.

Artık Manisa'ya varmak üzereyiz...

Gustave Léon Schlumberger
Le Temps - 20 Ekim 1876

Çeviri: Efe Yelbuğa / 35 Punto

Keyif Treni: 18'inci ve 19'uncu yüzyılda, yük taşıma veya iş amacı gütmeyen, sadece turistik duraklara ekspres turist taşımacılığı yapan primitif seyahat trenlerine verilen isim.