Mart 1876’da Fransız gazetesi Le Temps’de yer alan yazıda, İslam coğrafyasıyla ilgili çalışmalarıyla da tanınan Fransız tarihçi Gustave Léon Schlumberger, İzmir’den Yedi Kiliseler bölgesine yaptığı tren seyahatini anlatıyor. O dönem yeni yeni *'keyif treni' adıyla ortaya çıkan turizm odaklı trenlerden biri de İngilizler eliyle Ege Bölgesi'nde inşa edilmiş.
Schlumberger, çevirisini yayınladığımız bu ilk bölümde, İzmir'deki yerel halkla batının gezi anlayışındaki farklılıklara dikkat çekiyor ve İzmir'de o döneme dek gözardı edilen tarihi bölgelere değiniyor...
Le Temps gazetesini okuyan pek çok kişi hala, doğu yönünde Smyrna'dan başlayan ve Gediz nehri boyunca uzanan bir demiryolunun tüm Lidya'yı geçerek Sipil dağından Manisa'ya, Salihli'ye uzandığını bilmiyor olabilir.
Lidya kralı Cresus'un hüküm sürdüğü ve Yedi Kiliseler’i içinde barındıran bu tarihi coğrafyayı atlarla değil de tren ile geçmek aslında ne büyük saygısızlık! Gelecekte birçok kişi, tarihin ve mitolojinin en eski ülkelerini, 19’uncu yüzyılın mühendisliğinin ne kadar acımasız bir şekilde istila ettiğini haykıracak! İleride insanlığın, modern endüstrinin yavanlığı ile rezil bir duruma düşeceğini ön görmek hiç de zor değil. Ancak teknolojinin hızlı ulaşıma imkan vermesi, bizi gidişata karşı daha hoşgörülü kılıyor tabii.
Lidya'nın yeni demiryolu üzerinde çalışan trenlerin sabit bir saat çizelgesi yok. Trene talep oldukça işleyen bu demiryolu, Küçük Asya'da eksiksiz bir yolculuk yapmanıza imkan sağlıyor.
Ancak Smyrna-Alaşehir hattında düzenli bir tren olsa bile, Sardis ve Philadelphia harabelerini bir gün içinde, rahatça ziyaret edebileceğinize inanmayın. Asya'nın sosyal hayatının yavaşlığı bu hızlı yolculuklara iyi uyum sağlayamaz. Sabahleyin İzmir çarşısından ya da Frenk mahallesinden Alaşehir'e varmak için ayrılan Müslüman ya da Levanten, birkaç tren yolculuğu yaparak gezip, valizleri ile beraber aynı akşam evlerine dönebilecek kadar hızlı seyahat etme fikrini asla kabul etmezler. Onlar gezmeye gittikleri yerde uzunca vakit geçirmedikleri sürece huzursuz olurlar. Bu tarz bir seyahatte kafelerin ve kıraathanelerin kapısında, kokulu sigara ve kaynar bir fincan kahve ile vakit öldüren İzmirlilerin, bu uzun meditasyon saatlerini kısaltmaya çalışmak hiç onlara göre değil. Bu alışkanlıklar, İzmirlilerin Lidya demiryolunda, neden aynı gün çok uzaklara gidip dönmek istemediğini çok iyi açıklıyor.
Manisa şehri, İzmir’den kırk kilometre uzaktadır. Bu iki şehir arasındaki görülmeye değer noktalar bir günde ziyaret edilebilir. Daha ileriye; antik Sardis’e ve Philadelphia'ya gitmek için, sabahları, pek çok durakta duran ikinci bir trene binmeniz gerekir. Gerçek bir Türk, gezisini tamamladıktan sonra geceyi tren yolculuğunda geçirir ve ertesi gün yine sakince İzmir’deki otellerine geri döner. Ancak bu kültüre fazla aşina olmayan bir turist için, trende bir gece geçirmek fazla oryantalist bir durum olarak görülür. Alaşehir'in ilkel hanları varsa da buraya gelen gezginlerin çoğuna bu kasabanın gecesi çok korkutucu gelir. Bu yüzden hanlarda kalan turistlerin çok ürkek olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Sardis'te gece konaklamak için ise sadece Yörük göçebelerinin kara çadırlarını ve ahşap, ufak bir tren istasyonunu bulabilirsiniz.
Neyse ki Efes’i ziyaret etmek için böyle zor durumlara düşmeniz gerekmiyor. Geçen yıl yeni hizmete giren demiryolu, gezginlerin Efes kentinin kalıntılarını hızlı bir şekilde ziyaret etmelerini sağlamak için, bir İngiliz şirketi tarafından Smyrna'dan Aydın'a kadar uzatıldı. Suriye veya Atina'dan gelen vapurlar yeterli sayıda turisti Smyrna otellerine indirdiğinde, bu şirket onların yararına özel ve hızlı bir tren düzenler ve ara istasyonları pas geçerek onları oldukça hızlı bir şekilde Efes’e taşır. Aynı akşam Smyrna'ya dönmeden, ünlü Efes harabeleri ziyaret edilir. Bugün birkaç pound fazla vererek, aynı yoldan Sardis'e ve daha da ileriye gitmek de mümkün.
Şimdi gelelim bizim seyahatimize...
4 Mayıs sabahı saat yedide trene binmek için hazırdık. Smyrna ve tüm banliyölerinin Protestan din adamları, Evanjelik hastanesinin Prusyalı diyakozları bile bu seyahate katıldı. Britanya Majestelerinin Konsolosu uzun ve tuhaf işlemeli bir şapka takmış, tüm dikişleri bağcıklı büyük bir resmi takım elbise giymişti. Tamamı İngiliz olan kıdemli istasyon çalışanlarının yardımıyla tren tam zamanında istasyondan ayrıldı. Tren tam istasyondan ayrılırken cephaneliğe dönüştürülmüş kemerleri ile dikkat çeken iri yapılı kavaslar, şaşkın İzmir kalabalığının trene binmesini engelledi ve yolculuğumuz böylece nihayet başlamış oldu...
Gustave Léon Schlumberger
Le Temps - 20 Ekim 1876
Çeviri: Efe Yelbuğa / 35 Punto
Keyif Treni: 18'inci ve 19'uncu yüzyılda, yük taşıma veya iş amacı gütmeyen, sadece turistik duraklara ekspres turist taşımacılığı yapan primitif seyahat trenlerine verilen isim.