Tarih

Keyif Treni Philadelphia'ya Vardı | Le Temps Gazetesi - 1876

Fransız tarihçi Gustave Léon Schlumberger'in İzmir'deki tren seyahatini anlattığı yazının üçüncü bölümü...

Abone Ol

Mart 1876'da Fransız gazetesi Le Temps'te çıkan yazıda, Fransız tarihçi Gustave Léon Schlumberger, İzmir’den Yedi Kiliseler bölgesine yaptığı tren seyahatini anlatıyor. O dönem yeni yeni 'keyif treni' adıyla ortaya çıkan turizm odaklı trenlerden biri de İngilizler eliyle Ege Bölgesi'nde inşa edilmiş.

Schlumberger, çevirisini yayınladığımız bu üçüncü bölümde, eski adı ile Philadelphia, yeni adı ile Alaşehir'den izlenimlerini aktarıyor.

...Kısa bir moladan sonra yolumuza devam ediyoruz. Sipil'in yamaçlarında, Yunan mitolojisinde Niobe'nin taşlaşmış vücudu olarak bahsedilen Ağlayan Kaya taş heykelinin bulunduğu yeri trenden zar zor ayırt edebiliyoruz. Lidya'nın Hermus kentini geride bırakıyoruz.

Sağımızda, Sipil'in yerini, kırmızımsı rengi o kadar belirgin, tepesi pürüzlü, izlemesi çok olağanüstü olan garip şekilli yeni bir dağ silsilesi alıyor. Kuşkusuz bunlar artık Avrupa dağlarına hiç benzemiyor. Bu fantastik yer şekilleri, dünyanın en eski ırklarından birinin masalları ve gelenekleri arasında gizemli geçmişi zar zor çözülen Lidya'nın bu şaşasına ne kadar çok yakışıyor! Bu muhteşem dağ sırasına Tmolus (Bozdağlar) adı verilmiş. Bu sıra dağlar tüm Lidya topraklarının sınırlarını çizerek, Gediz havzasının bir yan nehri olan Kaystre'yi ana nehirden ayırıyor.

Biraz daha yol aldıktan sonra daha derin, ıssız, vahşi ve ağaçlık vadiler görüyoruz. Ancak arkada bıraktığımız dağlara oranla burası çok daha kurak ve çorak görünüyor. Önemli bir pamuk üretim merkezi olan Turgutlu kasabasının içinden hiç durmadan geçiyoruz. Raylara çok yakın kamp kuran bu kervanlardan birinin paniği bir an olsun trendekileri de korkuttu. Lokomotif bir gümbürtüyle yanından geçtiğinde, kervana eşlik eden bütün büyük hayvanlar ürküp, ayağa fırladılar ve göz açıp kapayıncaya kadar üzerlerindeki yükleri fırlatıp kervandan uzaklaştılar.

Sağda, Tmolus Dağı daha da net görünmeye başladı. Birkaç kuru kayalığın arasında daha yüksek ve daha yeşil bir tepe gözümüze çarpıyor. Burası eteklerinde antik kentin kalıntıları bulunan Sardes'in ünlü akropolü olmalı. 

Demiryolu, İngiliz yapımı bir köprü ile nehri geçerken sol tarafımızda, daha az verimli olduğu düşünülen tarafta büyük bir yuvarlak tepeler grubu görülüyor. Aslında bunlar Lidyalıların eski kralları Krezüs ve atalarının mezarlarıdır. Dönüşte Sardes harabelerini ziyaret etmemiz şart, lakin aceleci lokomotif bizi şimdilik birkaç fersah daha Asya'nın heybetli mabedine, Anadolu’nun kalbine doğru götürüyor...

...Ve vardık. Sağda çirkin, gri ve fakir bir şehir uzanıyor. Burası eski adı ile Philadelphia, yeni adı ile Alaşehir. Buradan, Anadolu'nun en güzel halılarının yapıldığı antik Trajanopolis, yani Uşak'a kadar on sekiz aydır demiryolu hattı uzatma çalışmaları yapılıyor. Savaşlar ve padişahın çevresindeki yalaka hırsızlar belki de sultanlarının kasasını son kuruşa dek boşaltmasaydı, bir yandan Üsküdar’dan İstanbul’a, diğer yandan en büyük şehir olan Konya'ya bağlı olan Alaşehir ve Aydın'ın bu demiryollarını çoktan bitirebileceklerdi. Hatta kim bilir? Belki de Torosları aşarak, Fırat ve Mezopotamya'ya doğru bir demiryolu bile yapılabilirdi.

Bence burası çok kasvetli bir kasaba. Ortalama bir turist için Philadelphia görülmeye değer bir yer değil. Ancak en azından burası gerçek bir Türk şehri; tozlu ve harap durumda. Öğlen sokaklar sadece birkaçı zavallı köpeğin geçtiği, ıssız bir yer. Pencerelerin kalın ahşap parmaklıklarından, biz 'gavurların' geçişini görmek için ağır ağır yükselen kafalar bazen zar zor seçilebiliyor.

Yunan, Roma ve Bizans Philadelphia'sının harabeleri, yirmi dört kilisesinin kalıntıları yalnızca profesyonel arkeologların ilgisini çeker. Eski şehrin duvarları mermerden arındırılmış, yarı ufalanmış, yarı modern inşaatlarla yarı gizlenmiş durumda. Aslında Philadelphia'nın refah içinde ve neredeyse Anadolu’nun en büyük şehir devleti olduğu günleri vardı. Ünlü bir Yunan şehriydi. Madalyaları, paraları antik çağın en güzel, en benzersiz madenleri ile basılıyordu. Yüzyıllar sonra ise Bizans’ın altında Selçuklu’ya karşı direnen en önemli hristiyan kalelerinden biri haline geldi.

Şimdi buradan ayrılma ve İzmir’e doğru dönme vakti. Dönüş esnasında da gelirken uğramadığımız birkaç şehre uğrayıp yolculuğumuzu başladığımız yerde sonlandıracağız…

Gustave Léon Schlumberger
Le Temps - 20 Ekim 1876

Çeviri: Efe Yelbuğa / 35 Punto

Keyif Treni: 18'inci ve 19'uncu yüzyılda, yük taşıma veya iş amacı gütmeyen, sadece turistik duraklara ekspres turist taşımacılığı yapan primitif seyahat trenlerine verilen isim.