Tarih

Homeros'un Ağıdı | Marcel Sauvage - 1935

Dünya gazete arşivlerinden İzmir'e dair haberleri derlediğimiz köşemizde bu hafta Fransız L’Intransigeant Gazetesi'nin 1935 tarihli Homeros'un Ağıdı yazısı var.

Abone Ol

Dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik ve Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz ile de söyleşen gazeteci Marcel Sauvage, genç cumhuriyetin kalkınma hamlesini, küllerinden doğmaya çabalayan kentteki gözlemlerine dayanarak anlatıyor. Yazıda 30'ların İzmir'inden ilginç anekdotlar yer alıyor. 

Geliş yolunda bana yol gösteren ve çok iyi anlaştığımız bir rütbeli asker, bir kap yoğurt uzattı. Türkiye’de az su ile seyreltilmiş bu yoğurt içeceğine her trende rastlamak mümkün.

--- Teşekkürler General ama bu manzarayı kaçırmak istemiyorum.

Smyrna'ya, daha doğrusu İzmir'e yaklaşıyorduk ve demiryolunun son dönüşünde dünyanın en güzel körfezlerinden biri olan körfezi keşfetmek beni çok mutlu etti. Ancak tren, camları kırık binalarla süslenmiş siyah bir bataklığın ortasında durdu. Bir saat bekledikten sonra gece geldi. Işıkların altında İzmir'e girdik.

İstasyondan dışarı ilk adımımı attığımda taksi faytonlarını çeken atların boynundaki çanların şıngırtıları ve kahve teraslarında kurulmuş fonograflardan çalınan Arap ezgileri ile karşılandım. Aydınlık, canlı, neşeli ve misafirperver bir şehre geldiğim ilk dakikadan kendini belli ediyordu.

Yoksa bu sadece bir vaha mıydı? İstasyondan yalnızca yüz metre ötede, karanlık bir çöle düştüm…

--- Orada büyük bir park yapıyoruz, dedi bana arabacı.

--- Tamam ama burası neresi?

--- Yanan mahalleler.

Yangında kül olmuş bu mahalleler; kafirler şehri, nam-ı diğer 'Gavur İzmir'in şehri aydınlatan sık konuşlandırılmış, küçük sarı şehir ışıklarının üzerine örtülen bir perde gibi görünüyor.

Unutmadan İzmir ile ilgili acı yakın tarihi size özetlemeliyim. Bu bölgede önce Rumlar gereksiz yere yaklaşık yüz bin Türk’ü katlettiler. Ardından da aynı şekilde Türkler de yaklaşık yüz bin Rum’u... İki kıtayı, iki dünyayı temsil eden bu iki halk, hiddetle, her ikisinin de eski uygarlıklarına 'yaraşır' bir gaddarlıkla savaştılar.

Şu an önümde, kırk bin evin yandığı bu kara delik, “İngiltere’nin kılıcı” olmanın gururunu ve kendisini Batı’nın kanaat önderi olduğunu sanma saflığını taşıyan küçük bir ulusun hayalperestliğinin bir sonucu olarak önümde duruyor.

İskele tarafından bir düdük sesi duyuldu.

Bir an için yanından geçtiğimiz yanmış binanın arkasına doğru bir gölgenin hareket ettiği hissine kapıldım. Belki bir silah tüccarı ya da Sir Basil Zaharoff’tu geçen...

Ancak taksi ıssız caddede hızla ilerlerken yanmış harabelerin arasından yükselen bir kule dikkatimi çekti.

--- Bu ne binası?

--- İtfaiye. Yeni inşa edildi. İzmir’in yaşadığı yangın korkusunu bir nebze olsun hafifletiyor.

İzmir, standartları yüksek iki güzel otele sahip. Arabacımın tavsiyesi ile rıhtım kenarındaki o otellerden birinin önünde durduk. Girişte valizlerimi eşit olarak paylaşan, tecrübeli iki personel tarafından karşılandım. Otele bu hafta giriş yapan ikinci misafir olduğumu öğrendim.

--- Efendim, patron yemek için kumarhanemize gitmeniz gerektiğini söyledi. Bu mevsimde otelde akşam yemeği servisimiz yok. Oraya kadar size diğer arkadaş yardımcı olacak.

Resepsiyondaki diğer çalışan beni rıhtım boyunca, yıldızların altında dalgalanan deniz ile uzun, siyah, ölü, kasvetli binaların arasında kayıtsız bir adımla yönlendirdi.

Denize bakan bir hoparlörün sesi kumarhanenin çiçekli teraslarında yankılanıyordu. Ama ne yazık ki mekanın benden başka müşterisi yok.

Şehirde bu saatte yalnızlık çeken bir tek ben değilim. İzmir-Karşıyaka arasında yolcu taşıyan tekneler kimse ile muhatap olmak istemiyorlarmışçasına körfezin iki tarafına doğru sürükleniyorlardı. Arkamdan gelen portakal ve gül ağaçlarının kokusu, önümdeki eşsiz manzarayı tamamlıyordu.

Siparişimi almak için yanıma gelen şef garson ile sohbet etmeye çalıştım.

Sorduğum soruya omuz silkerek şu cevabı verdi:

--- 1921’de İzmir’in nüfusu 225 bin idi. O zamandan beri 120 bin rum, 15 bin Ermeni, 10 bin yabancı şehirden ayrıldı.

Truva Savaşı bitti. Sonsuza kadar!

Ertesi sabah erkenden yavaş yavaş canlanmaya başlayan rıhtıma indim.

Yavaş gitmesine rağmen, nispeten büyük bir tramvayın küçük bir at tarafından çekiliyor olması ve atın zarar görmemesi bence büyük bir mucize. Binmek için vatmana el salladığımda, sakince frene bastı ve yola çıktık.

Raylar baştan sona dört kilometre uzunluğunda. Yine de çok yavaş hareket eden tramvayın içindeki kuru üzüm ve buğday çuvallarının önünde hayal kurmak için bir hayli zamanınız var.

… Şehre hakim olan, kale duvarlarıyla taçlandırılmış Pagos Dağı'nın arkasında bir yerde, kutsal Meles'in kenarında Homeros’un doğduğu rivayet ediliyor.

Binlerce yıl boyunca Ionia, bir gün Doğu'nun en büyük imparatorluğunu kuracağına dair inatçı ve riskli umudunu koruyarak altın çağını yaşadığı bu kıyılara tutunmuş.

Bugün ise Hititlerin torunları tarihin onlara verdiği misyonu tamamlamış ve tüm kazanımlarını geri almıştır. Ancak, çalışkan ve bölgenin ticaretine yön veren Yunanlarla birlikte, ülkenin zenginliğinin ve yaşamının bir kısmı yok olmuş görünüyor.

Küçük Asya’da Yeni Dönem

--- Görüyorsun, dedi belediye başkanı. Bütün mezarlıkları anaokulu yapmak için kullandım.

Türkiye’nin en hareketli şehirlerinden birinde, Kadifekale tarafında bir meydana gittik.

İzmir, köfrez kıvrımında koluna kapanarak uyuyakalmış, hastalıktan yeni kurtulmış, zayıf ve halsiz bir insan misali uyandı karşımızda.

--- Ne yazık ki şehir elimizdeki kısıtlı imkanlarla ayağa kalkmaya çalışıyor. Tabii ki bizi rahatsız eden eksiklikler hala çokça mevcut. Bu çalışmadığımız manasına gelmez. Karşı karşıya olduğumuz yıkım çok büyüktü. On yılda on bin kamu binasını yeniden inşa ettik. 1923’te şehirde sadece bin 800 işçi ile on fabrika mevcutken, bugün 5 bin işçi ile 130 fabrika bulunuyor. Şuraya bakın! Sıkı bir plana göre hızla genişleyen bir işçi şehri İzmir. 1934 yılında en son hijyen ilkelerine uygun olarak inşa edilmiş 400 evin açılışını yaptık. Öte yandan karşınızda gördüğünüz Kültür Park, 48 bin metrekarelik molozun temizlenmesi ile elde edilmiştir. Artık her yıl tüm Avrupa ülkelerinin bir standının olduğu uluslararası bir fuarımız var.

Belediye Başkanı bir an tereddüt etti ve ekledi.

--- Fransa hariç.

Aramıza katılmak için gelen İzmir Valisi Kazım (Dirik) Paşa ise rüzgar gibi biriydi.

--- Her şeyi görmelisiniz, göreceksiniz, diyerek beni yanına aldı ve onu takip etmemi söyledi.

Beni vahşi bir tempoda gezdirmeye başladı. Kendisi ile birlikte yeni mezbahaların buzdolaplarından, bir binanın çatı katındaki milli kütüphaneye, yeni yapılmış toplantı salonları, tiyatrolar, restoranlar, spor alanları ve halk evlerine kadar her yeri gezdik. Su depolarını bile görmemi istedi. İzmir’de savaştan sonra yapılanlar bunlarla da sınırlı değil. Cumhuriyet Kız El Sanatları Enstitüsü, tarım ve bağcılık ile ilgili okullar, dispanserler, fidanlıklar, kooperatifler… saymakla tükenmeyecek hızda ve sayıda yenilik şehirde boy göstermeye başlamış.

Vali Bey inşa ve organize ettirdiği her şeyi dur durak bilmeden bana anlatırken, kendilerine çok yorgun olduğumu belirttim. Ancak kendisi kalmam için ısrar etti.

--- Şimdi arabaya binip vilayetten geçeceksiniz. Bu benim için olduğu kadar sizin ve Türkiye için de önemli. Bir ülkenin uçurumdan nasıl yükseldiğini ve nasıl bir yürek ile arta kalan enkazdan yeniden bir vatan inşa ettiğini anlamanız ve anlatmanız için…

Şehir merkezinden döndüğümde Kazım Paşa beni dışarıda bekliyordu.

--- Peki ya yeni köylerimiz, okullarımız, gezici kütüphanelerimiz.. Onları da görmek ister misiniz?

Köylüler ile ilgili, son teknolojiyi takip eden tarım planlarını benimle paylaştıktan sonra elime bir harita tutuşturdu.

--- Bergama, Laodikeia, Hierapolis, Efes... Bu yörede klasik antik çağın tüm kalıntılarını ve buralara kurduğumuz ören yerlerini görmeniz için size bir güzergah hazırladım. Bavulunuz da yanınızda. Hiç vakit kaybetmeden oraları da görmelisiniz.

Bana rehberlik ettiği için Vali Bey’e teşekkür etmemin ardından sözlerini şöyle tamamladı:

--- Beş yıl önce Homeros’un memleketinden eser kalmamış olan İonya’yı, kendi kültürümüz ve yöntemlerimiz ile dünyaya yeniden kazandıracağız!

Marcel Sauvage | L’Intransigeant 

Çeviri: Efe Yelbuğa / 35 Punto