Tarih

Genç Cumhuriyet'in Temeli: Barış | Images - 1941

100'üncü yılında Cumhuriyet Devrimi’ne daha yakından bakmak, unuttuklarımızı bir nebze hatırlamak ve hatırlatmak için...

Abone Ol

Bugün sadece cumhuriyeti değil, bölük pörçük tebaaların, birbirinden haberi olmayan kasabaların, kentlerin birleşerek Anadolu’da bir ulus olmasının, halkının her ferdinin birey olmasının da 100’üncü yılını kutluyoruz.

En azından Türkiye için cumhuriyet; sadece bir yönetim biçimini ifade etmez. Aynı zamanda köklü ve hızlı değişimlerin de miladı olduğu için halktaki karşılığı bambaşkadır. Lakin bu karşılık, son yıllarda atlattığımız ve atlatmakta olduğumuz birçok badire arasında bir miktar erozyona uğruyor. Hikayemizin nasıl başladığını ve bugünlere nasıl geldiğimizi bir bayrak ve bir de fotoğrafa indirger olduk.

İmkanlar çerçevesinde eşine az rastlanır sosyolojik ve iktisadi devrimlerin büyük bir hızla ilerlediği, diğer toplumların "çölde bir vaha" olarak adlandırdığı Cumhuriyet Devrimi’ne daha yakından bakmak, unuttuklarımızı bir nebze hatırlamak, hatırlatmak için; Mısır'da yayınlanan "Images" dergisinin 24 Mart 1941 tarihli, Cumhuriyet'in ilk 20 yılında neleri, nasıl başardığının anlatıldığı 602'nci sayısındaki tüm içeriklerin Türkçe çevirilerini 29 Ekim'den 10 Kasım'a kadar sizlerle paylaşacağız.

Yazı dizimizin 'barış' temalı bu dokuzuncu bölümünde, Türkiye’nin savaş sonrası dost ve komşu ülkelerle yaptığı antlaşmalar ele alınıyor ve barışa duyulan güçlü arzuya dikkat çekiliyor.

Bu harita Türkiye'nin komşularıyla barış içinde yaşama arzusunu ortaya koyuyor. Ankara'nın önerdiği veya kabul ettiği barış / saldırmazlık antlaşmalarından yalnızca İtalya ve Bulgaristan uzak durdu. Japonya ile yapılan ticaret antlaşması hâlâ yürürlükte ancak savaş nedeniyle antlaşmanın gereklilikleri artık karşılanamıyor. Almanya ile yapılan antlaşma geçerliliğini yitirdi ve yerini İngiliz-Türk ticaret antlaşması aldı. Türkiye-Filistin antlaşması ise geliştiriliyor. Sadabat Paktı, Irak ve Afganistan ile beraber İran'ı da kapsıyor.

Türkiye İyi Niyetini Dostluk Antlaşmaları ile Gösteriyor

Türk politikasının üç temel ilkesi vardır: Rusya'nın dostluğu, Balkanlarda barışın korunması, Orta Doğu ülkeleri ile işbirliği. Bu ilkelerin Türkiye'nin coğrafi konumundan ilham aldığı açıktır. İki kıtanın ortasında olan Türkiye, diplomatik olarak bu iki farklı dünya arasında da dengeli bir politika izlemek durumunda.

Uzun süredir Rusya'nın üzerinde hak iddia ettiği Boğazların da sahibi olan Türkiye, buradan gelebilecek muhtemel tehlikeyi bertaraf etmek için Ruslarla ilişkilerini uyumlu hale getirmeye çalışıyor. Ancak Karadeniz'in anahtarlarına sahip olmak, yalnızca Türk-Rus ilişkilerini etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda Türkiye'nin Balkan ülkeleri ile de uyumlu bir politika izlemesine yardımcı oluyor.

Dünya Savaşı'na yanlış tarafta katıldığı için ağır bir şekilde cezalandırılan Türkiye, kendisini acıyla sınamama bilgeliğine sahip. Bu savaşta kendi kabuğuna çekilmek, tarafsız kalmak gibi akıllıca bir karar verdi. Bu bakımdan Türk politikası yirmi yıl boyunca kendilerini ayrı tutan Sovyetlerin politikasına daha yakın bir konumda. Türkiye 1914'ten önce özellikle Avrupa satranç tahtasında hak ettiği yeri korumak konusunda endişeliydi. Mustafa Kemal'in Türkiye'si ilk olarak iç siyasetle ilgilendi: Güçlü bir ülke yaratmak gerekiyordu.

Çok az ulus barışı bu kadar sürekli ve bu kadar güçlü bir şekilde arzulamıştır. Türkiye, çoğu zaman Kemalist rejimin ilk yıllarındaki nüfus mübadeleleri gibi acımasız önlemler pahasına, etrafındaki bütün çatışma olasılıklarını ortadan kaldırmaya çalıştı. Türkiye kendisine karşı itiraz edilebilecek her şeyden bilinçli olarak bu yüzden vazgeçti. Bir yanda Yunanistan, Rusya, Yugoslavya, Romanya, diğer yanda İran, Afganistan, Irak, başka bir yerde... Örneğin 1936 antlaşması Mısır ile Türkiye arasında askıda kalan meseleleri çözdü. Bu genç cumhuriyetin iyi komşuluk ilişkileri bugün bile Japonya ve Polonya gibi uzak ülkelere kadar uzanıyor.

Türkiye, ilk Türk-Yunan antlaşmasının uzantısı olan Balkan Antantı’na bağlı kalarak bilinçli olarak Sofya'ya karşı açık tavır aldıysa da, bunun nedeni Bulgar revizyonizminin ciddi anlamda endişe verici olmaya devam etmesiydi. Balkan Antantı’nda Türkiye’nin de olması sebebiyle Bulgaristan hiçbir zaman Balkanlarda saldırgan bir karaktere bürünemedi. Ankara'nın aradığı şey işte bu barışın garantisiydi. Bakan Saraçoğlu, Bulgaristan'ı da Balkan Antantı’na dahil etmeye çalıştıysa da; bu güzel bir hayal olarak kaldı.

Türkiye son yirmi yılda Akdeniz'e pek ilgi göstermedi. Hummel ve Siewert’in yaptığı güvenilir bir çalışmada, Türklerin denizle ilgili şeylerden hoşlanmadıklarına dikkat çekildi: Ya Ege Denizi'ndeki adalar onların elinde olmadığından ya da Karadeniz onları daha çok cezbettiğinden veya Türk halkının karasal karakteri nedeniyle Türk insanı bir deniz gücü olma arayışında değildi. İskenderun Sancağı olayı, Akdeniz'de çıkış noktası edinme arzusunun ilk tezahürü idi.

Buna rağmen Türkiye, faşizmin ilk günlerinden itibaren İtalya'nın düşmanca, aşağılayıcı tutumuna, gurur ve barış ile muhalefet etti. Ancak İtalya'nın hoş olmayan bir tavır sergileme fırsatını hiçbir zaman kaçırmadığını da belirtmeden geçemeyiz. Lozan Antlaşması'nı imzalayan devletler, savaş sonrasında kaybettiği Boğazlar'ı da 21 Temmuz 1936'da, Montrö’de, Türkiye'ye iade etti. Bu devletler arasında İtalya yer almadı. Mussolini, bu hareketinin barış açısından ne kadar beyhude ve felaket bir karar olduğunu anlayamadı. İtalyanlar şimdilerde ise “küstüm, oynamıyorum” diyen bir çocuğun şımarıklığı ile Dünya Harbi’nden kurtulma derdindeler.

Türkiye, Yugoslavya gibi, savaşı engellemek amacıyla Bulgar revizyonizmini yatıştırmaya çalıştı. (Yukarıda, Bay Saraçoğlu ve Bay Kiosseivanov, Sofya'da.)

Sadabat Paktı - 1937 yılında Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında imzalanmıştı. Bu ekonomik ve siyasi antlaşma, imzacı ülkelerin yıllık toplantısını öngörüyor.

Hatay, güvencesiz kısa bir bağımsızlığın ardından Türkiye'ye katıldı.

Türkiye'nin İttifakları Gücünü Güçlendirdi

Türkiye'nin imzaladığı farklı antlaşmaları iki kelime açıklayabilir: güvenlik ve işbirliği.

Sovyetlerle ittifak Mustafa Kemal'in çok sevdiği bir fikirdi. Belki de Moskova'yla anlaşma arzusu, yerleşik güçlere karşı mücadelesinde Sovyetlerin kendisine sağladığı yardıma duyduğu minnetten kaynaklanıyordu. 1925'te Paris'te Ruslarla dostluk ve tarafsızlık antlaşması imzalandı (Fransa Sovyetleri yeni tanımıştı). Kemalizm, cesur olduğu kadar becerikli bir diplomatik hareket aynı zamanda. Türkiye bu girişimler ile, geçmişten koparak eski kavgalara son vermek istiyordu.

Moskova ile Ankara'nın politikalarını uyumlu hale getirme isteği hiçbir zaman reddedilmedi ve Türkiye'de Kemalist gelenek yaşadığı sürece de devam edeceğe benziyor. Ancak Türkiye harekete geçmeden önce Moskova'nın tepkisinin ne olacağını bilme endişesi taşıyorsa da hayati çıkarlarını Stalinist arzulara teslim etmeyi de kesinlikle kabul etmiyor. Örneğin Bay Molotov, Moskova'yı ziyaret eden Bay Saraçoğlu'ndan Boğazları Fransız ve İngiliz gemilerine kapatmasını istemişti. Türk Dışişleri Bakanı bunu açıkça reddetti.

Balkan Antantı, Eylül 1933'teki Türk-Yunan antlaşmasından doğdu; Ertesi yıl Şubat ayında Yugoslavya, Romanya, Yunanistan ve Türkiye, genel özeti şu şekilde olan bir antlaşma bildirdiler: Balkanlardaki istikrar, bir Balkan ülkesinin imzacı taraflarından birinin saldırısı durumunda karşılıklı yardım ve ekonomik işbirliği.

Yunanistan'ın İtalya'ya karşı yürüttüğü mücadelede neden Türkiye'den askeri yardım istemediği sorusunun yanıtı iki ülke arasında imzalanan antlaşmanın metninde yer alıyor. Balkan Antantı’nın genişlemesi Yunanistan'ın kendisi için de riskler taşıyor. Bu durum belki de Türkiye'nin Yunanistan'la mükemmel bir uyum içinde tuttuğu ilişkilerini açıklamaya yeterli olabilir.

Ankara'nın sağlamlığını defalarca teyit ettiği İngiliz-Türk anlaşması, Hitler’in entrikalarına rağmen bir dizi sınavdan geçerek bugünkü aşamaya geldi: Fransa'nın da katıldığı ve daha geniş bir işbirliğinin temellerini atan İngiliz-Türk ticari antlaşması ise Hatay sorununun ortadan kalkmasıyla yürürlüğe girebildi.

Son yıllarda Ankara'ya tüm Müslüman dünyasının ilgisi yeniden canlandı. Sadabat Paktı bu zihniyetin ilk tezahürüydü. Ankara'nın İskenderun sancak sorununu Türk tezi lehine çözme konusundaki ısrarı ise ikincisiydi.

Sadabat Paktı'ndan ne bekleyebiliriz? Başlangıçta Cenevre toplantılarına ortak bir cephe sunmayı amaçlayan bu siyasi işbirliği antlaşması; Türkiye, Irak, İran ve Afganistan arasındaki teorik ittifakın uluslararası politikanın önemli bir aracı haline gelmesi kısa vadede pek mümkün görünmüyor. En fazla gelecekte dikkate alınması gereken bir eğilimin habercisi diyebileceğimiz bu pakt, yine de Orta Doğu için çok ileri bir adım olarak nitelendirilebilir.

Bu durum açıkça SSCB'nin tutumu ile değiştirilebilir. Güneye doğru atılınacak bir macera bu paktı yerle bir edebilir gibi görünse de Sovyetlerin niyetinin kendilerini böyle bir karmaşaya sürüklemek olmadığını da biliyoruz.

İnönü'nün Ziyareti - İsmet İnönü'nün Venizelos'un iktidarda olduğu Ekim 1931'de Atina'ya yaptığı ziyaret, yeni bir Yunan-Türk dostluğunun başlangıcı oldu. İki yıl sonra iki ülke arasında imzalanan dostluk paktı, Yunanistan, Türkiye, Yugoslavya ve Romanya arasında 9 Şubat 1934'te imzalanan Balkan İtilaf Antlaşması'nın başlangıcını oluşturdu ve bu dört ülke, Balkanlarda bir çatışma olması durumunda kendilerini karşılıklı olarak savunmayı üstlendi. Bulgaristan kasıtlı ve açık bir şekilde antlaşmaya düşmandı.

1925 yılında Türkiye'nin SSCB'yle Anlaşması - 1935 yılında yenilenen bir dostluk ve tarafsızlık antlaşması. Türk liderler (burada Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Mareşal Voroşilov'u görüyoruz) her zaman Sovyetlerle iyi komşuluk ilişkilerinin yanı sıra yakın ticari ilişkileri de sürdürmeye ve kendilerini Kafkasya'da Rus müdahalesine maruz bırakabilecek herhangi bir girişimde bulunmamaya özen göstermişlerdir.

Mısır ve Türkiye, iki ülke arasında çözülmemiş sorunların çözümüyle ilgilenmeye 1934 yılında başladı. Temmuz 1936'da Sayın Rüştü Aras'ın Kahire'de bulunduğu sırada bir dostluk ve kuruluş antlaşması imzalandı. (Yukarıda imza sırasında dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Abdel Fattah Yéhia ile birlikte)

İngiliz-Türk ittifakı - Birbirini izleyen adımlarla pekişti: 1'incisi Türkiye'yi Alman ekonomik etkisinden kurtaracak ticari antlaşma. 2'ncisi Hatay sorununu çözen antlaşma. 3'üncüsü askeri antlaşma. 4'üncüsü resmi karşılıklı yardım antlaşması. Son Ankara görüşmeleri ve Kıbrıs'taki Eden-Saraçoğlu görüşmesi, Londra ile Ankara arasındaki politikaların benzerliğini ortaya koydu. (Yukarıda Sayın Eden ve Sayın Refik Saydam)

Çeviri: Efe Yelbuğa / 35 Punto