Tarih

Atatürk’e Veda | Paris Soir Gazetesi - 11 Kasım 1938

Fransız gazeteci Jean Laubespin, Atatürk'ü "son yüzyılın belki de gördüğü en büyük devrimci" sözleriyle anıyor.

Abone Ol

Fransız gazeteci Jean Laubespin, 10 Kasım'ın ertesi günü, 11 Kasım 1938 tarihinde Paris Soir Gazetesi'nde yayınlanan yazısında "son yüzyılın belki de gördüğü en büyük devrimci" sözleriyle andığı Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını kaleme alıyor... 

Selanik’te geçen çocukluğundan bahsederken kendisini sıradan, basit biri olarak anlatıyor. Hayatını kaleme alan yazarlar ise aynı fikirde değil. Aksine, onun bir dahi çocuk olduğunu iddia ediyorlar. Atatürk ise buna ısrarla karşı çıkıyor.

Küçük Mustafa, 13 Mart 1881'de Selanik'in "küçük burjuva" semtinde mütevazı bir evde doğdu. Babası Ali Rıza Bey, gümrük idaresinde çalışıyordu. Müdürlerine göre bu başarılı görevlinin tek bir kusuru vardı: Kötü bir mümin olmak. Eşi Zübeyde Hanım ise iyi bir Müslümandı. Mustafa’yı dini bir okula göndermek isteyince evde kıyametler koptu. Babasının vasiyeti netti: Laik eğitim!

Atatürk bir görüşmede gözyaşlarını tutamayarak, o günlere dair şu itirafta bulundu: "Bir utancımı itiraf etmeliyim. Babamın vasiyetini annem değil, ben yerine getirmek istemedim. Dini eğitim almak isteyen bendim. Lakin o yaşta beni bu fikre iten şey, okula giderken öğrencilerin giymek zorunda olduğu beyaz entariden ibaretti. İslam ile bir ilgisi yoktu.”

Mustafa beğendiği bu üniformayı sadece altı ay giyebildi. Tekkedeki hocalardan biriyle tartıştıktan sonra yatılı okuldan atıldı ve babası onu laik bir okula gönderdi.

Mustafa bu okulda da çok uzun bir zaman geçirmedi. Asi ruhu öğretmenlerinden sürekli dayak yemesine neden oluyor ve kendisi bu zorbalığı bir türlü içine sindiremiyordu.

Atatürk çocukluğunda zor, yaramaz biri olduğunu kendisi de kabul etmiş ve şunları söylemişti:

— İkinci okuldan atıldıktan sonra disiplin eksikliğim olduğunun farkına vardım ve askeri okula kayıt yaptırmayı kendim talep ettim.

Askeri okulda disiplin had safhadaydı. Ancak Mustafa sanılanın aksine büyük bir uyum sorunu yaşamadı. Subaylar ve askerler arasında kendisinin nihayet doğru yerde olduğunu hissetti. Kendini büyük bir tutku ile derslere, talimlere ve okulun aktivitelerine adadı. Ve her şeyde o kadar mükemmeldi ki, adı Mustafa olan hocalarından biri bir gün şunu söyledi:

"Bundan sonra sana Kemal diyeceğiz!" (Kemal Türkçe’de eksiksiz olgunluk, mükemmellik anlamına gelir.) "Adını hak etmeye çalış!"

Genç Mustafa, ileride bu ismi ne kadar hak ettiğini fazlasıyla kanıtlayacaktı.

Selanik Harp Okulu'nda eğitimini tamamlayan Mustafa Kemal, İstanbul Harp Okulu'na kabul edildi. Orada hem çok parlak bir öğrenci hem de hanedana muhalif bir subay adayı olarak dikkat çekti.

Gizli polis onunla uğraşmaya başladı. Devrim propagandasını harp okulu boyunca çok iyi ve etkili yaptığı için Kurmay Yüzbaşı diplomasıyla Harp Akademisi'nden ayrıldığı gün polis tarafından tutuklandı.

Mustafa Kemal bir süre mahkumların çoğu zaman geri dönmediği heybetli Yıldız Kalesi'nde tutuldu. Bir gece maskeli adamlar tarafından kaçırıldı ve Suriye'ye götürüldü. Devletin ondan kurtulmak istediğini ilk görev olarak kendisine Arap isyanlarını bastırma emri verildiğinde anladı. Zira Mustafa Kemal ileride bu görevi "intihar görevi" olarak gördüğünü söyleyecekti.

Savaş tutkusu had safhadaydı ve ilk görev yerinde teorik bilgisini deneme fırsatı buldu. Ayrıca Fransız İhtilali’nden öykündüğü özgürlük fikirleri git gide Mustafa Kemal’i etkiliyordu. Arap yarımadasında zorbalığa, müstehcenliğe ve halkın köleleştirilmesine karşı gizlice mücadele etti.

Ülkenin ilk devrimci derneği olan Vatan ve Hürriyet grubunu kurdu; ve o andan itibaren, padişaha bağlı komutanları tarafından Osmanlı Devleti’nin en ücra köşelerine sürüldü. Bu tavır onu durdurmaya yetmedi. Mustafa Kemal bunu özgürlükçü fikirlerini tüm ülkeye yaymak için bir fırsat olarak gördü.

Olağanüstü askeri niteliklerine hayran kalınmasına rağmen siyasi eylemlerinden ötürü defalarca tutuklanan, yargılanan ve hatta mahkum edilen Mustafa Kemal, Dünya Savaşı bitene kadar en ölümcül cephelerde görevlendirildi. Şam'daki Dürzi isyanlarına karşı savaşırken mucizevi bir şekilde ölümden kurtulan Mustafa Kemal, daha sonra Sultan Abdülhamid'i deviren Hareket Ordusu’nun kurmay başkanı olarak ilk devrimci eylemini gerçekleştirdi.

Daha sonra İtalyanlara karşı Trablus'u savunmak için Afrika'ya gitti. 1912'de Bulgarlara karşı savaştı ve ardından 1913'te fethedilen Edirne'ye, alayının başında döndü.

Dünya Savaşı çıktıktan sonra, 1916'da Gelibolu yarımadasında Avustralyalıların saldırısını durdurdu. Yine 1916'da Çanakkale Boğazı'nda İngilizleri engelledi. 1917'de ise Doğu Cephesi’nde Rusları Ermenistan'ın içlerine kadar kovalamayı başardı.

Osmanlı Devleti’nin Dünya Savaşı’nda yenilmesinden ve Sevr Anlaşması imzalanmasından sonra Mustafa Kemal, Mustafa Kemal Paşa’ya dönüştü. Milli direnişi harekete geçirdi, kongreler düzenledi ve 23 Nisan 1920'de Ankara'da başkanı seçildiği Büyük Millet Meclisi’ni topladı.

Aslında bu meclisi açarak devrimini yapmıştı. Geriye sadece dışarıdan gelen saldırıları püskürtmek kaldı. Ege’de Rumları yenerek Anadolu’yu düşmandan tamamen temizleyen Mustafa Kemal Paşa, Gazi Mustafa Kemal Paşa oldu. 1923'te saltanat kaldırılıp, Cumhuriyet ilan edildi ve Mustafa Kemal cumhurbaşkanı oldu.

Türkiye’nin birliğini zar zor tahsis eden Gazi, ergenliğinden beri hayalini kurduğu tüm özgürleştirici devrimleri vakit kaybetmeden uygulamaya başladı.

Asırlardır tiranlarının boyunduruğu altında uyuklayan eski Türkiye, irkilerek uyandı ve kendi deyimi ile "muhasır medeniyetleri" yakalamak adına büyük bir adım attı.

Artık harem yoktu, çarşaf yoktu! Kadınlar özgür ve erkekler kadar bireydi.

Çok geçmeden eski günleri anımsatan fes de tarih oldu. Modern kıyafet devrimi başarıldı!

— Halkım bana Atatürk der: Türklerin babası! Mustafa Kemal olarak bu ismi kazandığıma inanıyorum. Ben gerçekten Türklerin babası olmak istedim ve her daim buna layık olmaya çalıştım. Onlara okumayı, özgür düşünmeyi, birey olmayı öğrettim.

Gerçekten de onu İstanbul'un meydanlarında okuma yazma bilmeyen halka yeni harfleri öğretirken, şapka takmaya teşvik ederken görmedik mi?

Son yüzyılın belki de gördüğü en büyük devrimciye artık veda zamanı geldi.

Toprağın bol olsun Büyük Atatürk!

Jean Laubespin / Paris Soir Gazetesi - 1938

Çeviri: Efe Yelbuğa / 35 Punto