Bugün sadece cumhuriyeti değil, bölük pörçük tebaaların, birbirinden haberi olmayan kasabaların, kentlerin birleşerek Anadolu’da bir ulus olmasının, halkının her ferdinin birey olmasının da 100’üncü yılını kutluyoruz.
En azından Türkiye için cumhuriyet; sadece bir yönetim biçimini ifade etmez. Aynı zamanda köklü ve hızlı değişimlerin de miladı olduğu için halktaki karşılığı bambaşkadır. Lakin bu karşılık, son yıllarda atlattığımız ve atlatmakta olduğumuz birçok badire arasında bir miktar erozyona uğruyor. Hikayemizin nasıl başladığını ve bugünlere nasıl geldiğimizi bir bayrak ve bir de fotoğrafa indirger olduk.
İmkanlar çerçevesinde eşine az rastlanır sosyolojik ve iktisadi devrimlerin büyük bir hızla ilerlediği, diğer toplumların "çölde bir vaha" olarak adlandırdığı Cumhuriyet Devrimi’ne daha yakından bakmak, unuttuklarımızı bir nebze hatırlamak, hatırlatmak için; Mısır'da yayınlanan "Images" dergisinin 24 Mart 1941 tarihli, Cumhuriyet'in ilk 20 yılında neleri, nasıl başardığının anlatıldığı 602'nci sayısındaki tüm içeriklerin Türkçe çevirilerini 29 Ekim'den 10 Kasım'a kadar sizlerle paylaşacağız.
Yazı dizimizin eğitim sistemine odaklanan bu ikinci bölümü yanıtı rakamlarla ortaya koyuyor: 1920'de 10 Türk'ten 9'u okuma yazma bilmezken, Cumhuriyet’in getirdiği sistem neleri sağladı?
Türkiye’nin modernizm alanında 20 yıl gibi kısa bir süre içinde kaydettiği ilerlemeyi kamu eğitim sistemine borçlu olduğunu söyleyebiliriz.
1920’de yaklaşık 10 Türk'ten 9’u okuma yazma bilmiyordu. Artık Atatürk ve halefleri sayesinde Türkiye'de okuma-yazma bilmeyenlerin oranı çeşitli Avrupa ülkelerinin ortalamasını geçmiyor. Atatürk, 1923'ten, yani yeni devletin kuruluşundan itibaren eğitimin yaygınlaştırılmasıyla ilgilendi. Amerikalı Dewey, Alman Kuhney ve Belçikalı Buysse gibi uluslararası uzmanları Türkiye'ye getirdi. Onların yardımıyla kimsenin beklemediği kadar iyi sonuçlar veren bir plan kurdu.
1923 yılında 280 bin 904’ü erkek, 64 bin 614'ü kız olmak üzere 345 bin 518 öğrenci ülkenin çeşitli okullarına gidiyordu. On yıl sonra öğrenci sayısı 433 bin 860'ı erkek, 222 bin 912'si kız olmak üzere 656 bin 772'ye ulaştı. Bu muazzam ilerleme, ancak Atatürk ve arkadaşlarının çalışmalarını uzun zaman sürdürdüğü, kusursuz bir plan sayesinde mümkün oldu. 1928'de modern Türkiye'nin yaratıcısı, ülkede Latin alfabesinin kullanılması gerektiğine karar verdiğinde, bu reformun avantajlarını halka anlatmak için bizzat kendisi şehirleri ve kırsal bölgeleri dolaştı.
Türk halk eğitim sistemiyle ilgili en dikkat çekici şeylerden biri ise meslek okullarına verilen önem. 10 Türk'ten 6’sı bu meslek okullarında bir yandan genel kültür edinirken aynı zamanda ulusal ihtiyaca uygun bir meslek de öğreniyor. Kırsal kesimlerde ise öğrencilerin sabah genel eğitim aldığı, öğleden sonra ise modern tarım tekniklerini öğrendiği okullar bulunuyor. Meslek okullarında öğrencilerin yaşları 12 ila 40 arasında değişiyor. Özel kuruluşlar ise normal okul yaşının üzerindeki öğrencilere ayrılmış durumda.
Türkiye'deki tüm okullar karma eğitim veriyor. Akşam sınıfları da okuma yazma bilmeyenler için ülkede geniş çapta hizmet vermeye devam ediyor. Türk nüfusu esasen kırsalda yaşıyor ancak Atatürk her köye kendi okulunu, her vilayete genç kızların ev ilimlerini öğrendikleri bir kuruluş açmaya çalıştı. Nüfusu az olan köylere, onlara eğitim verirken aynı zamanda köylülere tarımsal konularda rehberlik eden özel türde eğitimciler gönderildi.
Şu anda Türk ilkokullarında 750 binden fazla öğrenci eğitim görüyor. Dil reformu, ilk başta zorlanılsa da alışılmasının ardından eğitimin yaygınlaşmasına çok yardımcı olmuşa benziyor. Atatürk, Farsça ya da Arapçadan alınan bir dizi zor sözcüğü sözlüklerden sildirdi. Bunun yerine günlük yaşamın basit sözcüklerine dayanan, ancak modern teknolojinin tüm terimlerini özümseyen bir dilin kullanılmasını teşvik etti.
Siyaset Bilimleri Yüksekokulu Kütüphanesi: Binlerce eseri bünyesinde barındırıyor. Okulun öğrencileri arasında yüksek oranda genç kızlar var. Üstelik, kadınların özel kullanımına yönelik meslek okulları dışında ülkedeki tüm okullar karma okullar. Türk kadınları hukuk konusunda özellikle yetenekli. Aynı zamanda çok iyi memur oluyorlar.
Ankara Siyasal Bilgiler Yüksekokulu: Üst düzey memur ve diplomat yetiştiriyor. 1849 yılında geçmişte devlet idarelerinin çalışanlarını yetiştiren Devlet Mektebi'nin yerini aldı. Tüm büyük devlet okullarındaki gibi modern tarzda olan mimariye dikkat edin.
Büyük Türk Okulları: En son mimari ilkelere göre inşa edildi. Hava ve ışık tüm sınıflara bol miktarda nüfuz eder. Salonlar geniştir ve öğrenciler rahatça hareket edebilirler. Birçok kamu binasında olduğu gibi, büyük eğitim kurumlarının planları hazırlanırken teknisyenlere danışıldı. Türk yetkililerin sloganı öğrenciyi okula değil, okulu öğrenciye uyarlamak gerektiğidir.
Türkler Çalışkan Bir Millet: Birkaç yıl içinde okuma yazma bilmeyenlerin sayısı (eskiden nüfusun yüzde 90'ı) önemli ölçüde azaldı. İlköğretim okullarına 750 binden fazla öğrenci devam ediyor. Ortaokul ve liselerde ise Türkiye, dünyada ilköğretimden sonra eğitimine devam eden öğrencilerin en fazla olduğu ülkelerden biri.
Ankara İşletme Okulu'nda Bir Ders: Türkiye'de bu tür kurumların sayısı oldukça fazla. Her merkezde var. İşletme okulları çeşitli kategorilere ayrılıyor. Türkiye'de bu işletme okullarının yanı sıra sektörün yerel ihtiyaçlarına göre bölge geneline dağılımı yapılan çok sayıda sanat ve zanaat okulları bulunuyor.
Türk Kuşları
Atatürk'ün hayallerinden biri de Türk milletini havacı bir millet yapmaktı. Havadaki her şeyle çok ilgileniyordu. Sık sık Ankara'daki sarayının geniş terasında Türkiye semalarındaki bir uçağın hareketlerini uzun uzadıya takip ediyordu. Uçaklara binmeyi severdi. Pilotluğunu kendi yaptığı uçakla birçok kez ülkenin farklı şehirlerini ziyaret etti.
Atatürk, Türkiye'ye yeni bir ivme kazandırıp karşılaştığı büyük sorunları çözer çözmez, ordusuna ihtiyaç duyduğu havacılığı ve hava alanlarını vermekle ilgilendi. Daha sonra gençlerin havacılıkla ilgilenmesini sağlamaya çalıştı. Temmuz 1935'te bu amaçla "Türk Kuşu" adını alan bir grup oluşturuldu. Başlangıçta on beş civarında üyesi vardı. Bugün 2 binden fazla gence hava eğitimi veriliyor.
Türk Kuşu grubu iki bölümden oluşuyor: birincisi planörle uçmaya, ikincisi ise motorlu uçaklarla uçmaya ayrılmış durumda. Yeterli eğitim aldıklarında ikinci bölüme geçiyorlar. Türk Kuşu'nun tüm büyük merkezlerde eğitim alanları bulunuyor: Ankara, İstanbul, Bursa, İzmir, Edirne, Adana, Konya, Balıkesir, Kütahya, Gaziantep. Bu kamplara katılan gençlerin çoğunluğunu öğrenciler oluşturuyor. Türk gençliğinin havacılık konusunda olağanüstü bir yatkınlığı var. Birinci bölüme ait 100 adaydan her yıl ortalama 85'i ikinci bölüme giriş sınavını geçiyor.
Türk Kuşu'nun üyeleri eğitimleri sırasında sadece uçmayı öğrenmiyor, havacılık ile ilgili her şeye aşina oluyorlar; paraşütçü olarak bile eğitim alıyorlar. Geçen yıl 2 binin üzerinde öğrenci paraşütle iniş gerçekleştirdi.
İlginç Bir Detay: Türk Kuşu'nda eğitim alan her genç, on beş yeni üyeyi kaydetmeyi ve eğitmeyi taahhüt ederek bu eğitimlerden ücretsiz olarak faydalanabiliyor.
Gençler arasında havacılığın yayılmasına, sevilmesine en çok katkı sağlayanlardan bir diğer isim ise: Sabiha Gökçen'den bahsetmeden olmaz. "İlk Türk Havacı" unvanını taşıyan Gökçen halen Sivil Havacılık Yüksekokulu'na baş eğitmen olarak görev yapıyor. Sabiha Gökçen aynı zamanda Atatürk'ün manevi kızı.
Çeviri: Efe Yelbuğa / 35 Punto