Fransız yazar Laurent Gaudé, Institut français Türkiye’nin Frankofoni etkinlikleri kapsamında İzmir’de düzenlenen Yuvarlak Masa toplantısında Akdeniz’e dair düşüncelerini paylaştı. “Akdeniz benim için bir coğrafya değil, bir ruh hâlidir” diyen Gaudé, bölgeyi acının, umudun, direnişin ve karşılaşmanın mekanı olarak tanımladı.
Goncourt Edebiyat Ödülü sahibi Laurent Gaudé, Institut français Türkiye tarafından düzenlenen “Odyssées” etkinlik dizisi kapsamında İstanbul ve Ankara’nın ardından İzmir’de edebiyatseverlerle buluştu.
Institut français İzmir’de düzenlenen “Yuvarlak Masa: Akdeniz, ne garip bir kelime!” başlıklı etkinlikte Gaudé’ye, sosyolog Ferhat Kentel, araştırmacı-yazar Ruggero Mainetti, sinemacı Nesim Bencoya, akademisyen Guillaume Pagy ve gazeteci-yazar Ezgi Şairoğlu eşlik etti. Katılımcılar, Akdeniz’i tarih, kültür, göç, hafıza ve kimlik bağlamında ele alarak farklı bakış açılarını paylaştı. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Institut français İzmir Müdürü Juliette Bompoint, konuşmacıların Gaudé’nin edebi dünyasına dair yorumlarını paylaşmalarının kolay bir görev olmadığını vurgulayarak, “Biz bu tartışmayı Akdeniz anlatısı etrafında şekillendirmek istedik. Çünkü Akdeniz, sadece bir deniz değil; hafızaların, göçlerin, çok katmanlı kimliklerin, karşılaşmaların ve ayrılıkların coğrafyası. Bu çeşitliliği konuşmak, birlikte düşünmek bizim için çok kıymetliydi. Sayın Gaudé’ye ve katkı sunan tüm konuşmacılara içtenlikle teşekkür ediyorum” dedi.
“Yazmak zorundayım çünkü Akdeniz hala dolu”
Yuvarlak Masa boyunca Levanten, Sefarad, Fransız ve Akdenizli kimlikler üzerinden yürütülen anlatılar, katılımcıların bireysel hikayeleri, yazarın Gaudé’nin “Eldorado” ve “Scorta Güneşi” gibi romanlarında işlediği göç, aidiyet ve bellek temalarını farklı perspektiflerden ele almayı sağladı. 2004 yılında “Scorta Güneşi” romanıyla Goncourt Ödülü’ne layık görülen ve eserleri 34 dile çevrilen Laurent Gaudé, bu konuşmaların ışığında “Akdeniz benim için bir coğrafya değil, bir ruh hâlidir. Göçlerin, sürgünlerin, acıların ve karşılaşmaların izini taşıyan bir anlatılar denizidir. Belki de bu yüzden yazmaya devam ediyorum; çünkü Akdeniz hâlâ anlatılmamış hikâyelerle dolu. Her birinizin hikâyesinde, kelimelere dökemediğim ama hissettiğim bir hakikat vardı. Bu çeşitlilik, bu ortak hafıza beni büyüledi. Bu akşam burada olmak, anlatılmamış hikâyelere bir adım daha yaklaşmak gibiydi” dedi.